IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ

İngiliz Derin Devleti Himayesindeki Düşünce Kuruluşları

Günümüz dünyasında “düşünce kuruluşları” diye bir kavram doğmuştur. Bu kavram, siyasi veya hukuki anlamda hükümetlere bağımlı olmayan, fakat hükümetleri yönlendirecek fikirler üreten kurumlar için kullanılır. Söz konusu kuruluşlar arasında gerçekten hükümetlere faydalı fikirler üretmek adına çaba gösteren samimi yapılanmalar olsa da, dünya çapında hükümetlerden daha fazla söz sahibi haline gelmiş olan bir kısım düşünce kuruluşlarına dikkat vermek gerekmektedir.

Çünkü İngiliz derin devleti, sinsi politikalarını temelde söz konusu düşünce kuruluşlarını kullanarak yaygınlaştırmakta, dünya siyasetini, çeşitli yollarla bu kuruluşlar üzerinden yönlendirmektedir. Bugün, iktidardaki liderlerden, potansiyel lider adaylarına kadar birçok siyasetçi, mutlaka söz konusu kurumlardaki gizli toplantılara katılıp, kendilerini ispat etmek zorundadırlar. Bu, İngiliz derin devletinin, söz konusu siyasetçilerin kendi tarafında olup olmadığını tespit etme stratejisidir. Kendi tarafında olmayan siyasetçiler de, bu kurumların kapalı kapıları ardında ikna edilmektedir.

Söz konusu düşünce kuruluşlarında görev alan ve İngiliz derin devletinin sinsi stratejilerinden habersiz olan gerçek vatanseverler kuşkusuz vardır. Burada kesinlikle hedef kitlemiz bu kişiler ve dürüstçe görev yapan kurumlar değildir. Ayrıca söz konusu düşünce kuruluşlarının bazı konularda faydalı görüşleri de bulunmaktadır. Meşru, makul ve din ve inanç ittifakını destekleyen bu tip görüşler her zaman tarafımızdan destek görmektedir ve görecektir. Burada dikkat çekmek istediğimiz konu, İngiliz derin devletinin sinsi planlarını bir kısım düşünce kuruluşları yoluyla uygulamaya koymak isteyen derin devlet elemanları ve derin devletin etkisinde kalmış kişilerdir. Söz konusu kurumların İngiliz derin devleti etkisinde kalarak gerçekleştirdiği uygulamaların deşifre edilmesi önemlidir. Çünkü bir kısım düşünce kuruluşlarında gerçekleşen onların deyimiyle “verimli görüşmeler”, aslında bir kısım ülkeler hakkında alınan derin kararlardır.

İngiliz dış politikasının, düşünce kuruluşu Chatham House’da şekillendiği artık bir sır değildir. Detayları pek bilinmeyen bir diğer önemli gerçek ise, Chatham House’da sadece İngiliz dış politikasının değil, neredeyse tüm ülkelerin dış ve iç politikalarının şekillendirildiğidir. ABD’li siyasetçiler karar verirken, adı kısaca CFR olarak da anılan Council on Foreign Relations’a, Washington Institute’a ya da Brookings Instute’a bakarlar. NATO’nun askeri planları Atlantic Council’in elinden çıkar. CIA’in arkasında “gölge CIA”ler olarak da bilinen RAND Corporation veya Stratfor gibi düşünce kuruluşları vardır. Heritage Foundation, yeni muhafazakarların (neo-con) yönetimlerin hareket alanlarını belirler. Demokrat başkanların dış politikaları, Center for American Progress tarafından belirlenir. Bunların tümü çeşitli düşünce kuruluşlarıdır. Anayasal yetkisi olmayan ve kimseye hesap verme yükümlülüğü bulunmayan söz konusu kurumlar, hükümetler üstü bir güç odağı haline gelmiştir.

Bu düşünce kuruluşları, kağıt üzerinde fikir üretmek gayesiyle bir araya gelmiş, tarafsız ve kar amacı gütmeyen fikir kurumları olarak nitelendirilirler. Oysa gerçekte, bunların bir kısmının altyapısı İngiliz derin devleti tarafından şekillendirilmiştir. Burada on binlerce akademisyen, yazar, asker ve siyasetçi –bilerek veya bilmeyerek– İngiliz derin devletine hizmet ederler. Bu, birbirine bağlı hiyerarşik bir sistemdir. En tepede şekillenen planlar, düşünce kuruluşları tarafından dillendirilir. Kamuoyuna anlatılır. Düşünce kuruluşları, bir kısım ana akım medyayla da bağlantılı olduklarından kamuoyu oluşturmakta en kullanışlı araçlardır.

Fikirler veya planlar düşünce kuruluşlarına empoze edilir. Örneğin hiçbir insani, vicdani ve sosyal altyapısı olmayan “medeniyetler çatışması” fikri, Hristiyanlar ve Müslümanlar, Müslümanlarla Müslümanlar ve kardeşçe yaşayan etnik gruplar arasında gitgide korkunçlaşan bir savaşın alt yapısını oluşturmuştur. Bu tezi ortaya atan, söz konusu sahte savaştan menfaat bekleyen İngiliz derin devletidir. Düşünce kuruluşlarının etkisi burada devreye girecektir; fikir beyan edilecek ve söz konusu kuruluşlar tarafından bu fikre alabildiğine destek gelecektir. Söz konusu düşünce kuruluşları altyapıyı etkili kullandıklarından, herhangi bir mantıksız tez, propagandayla topluma dayatılarak kabul görmeye başlamaktadır. Gazeteler, televizyonlar, sosyal medya, ön plana çıkarılan popüler isimler ve her şekilde kullanılabilen kitle psikolojisi bu konuda etkili şekilde devrededir. Bu, tıpkı I. ve II. Dünya Savaşları’nda gördüğümüz gibi bir “propaganda” savaşıdır. Çeşitli düşünce kuruluşlarında şekillendirilen bu propaganda yöntemleri, Ortadoğu işgallerinin, çeşitli katliamların, terör eylemleriyle oluşturulan korku ve kargaşanın alt yapısını oluşturmuş olur. Bu öylesine alışılmış hale getirilir ki, on binlerce kilometre ötedeki pahalı bir savaşı kimse sorgulamaya dahi gerek duymaz.

Burada üzerinde durduğumuz düşünce kuruluşlarının hiçbiri, kendinden fikir üretiyor değildir. Onlar, İngiliz derin devletinin etkisindeki diğer tüm kurumlar, hükümetler ve istihbarat birimleri gibi, önlerine konulan bilgi ve uygulamaları tasdik müesseseleridir. Yönlendirilecek bir siyasetçi, uygulanacak bir dış politika veya desteklenecek bir terör örgütü, daima İngiliz derin devleti tarafından bu kurumlara servis edilir. Bu düşünce kuruluşlarının edindiği gizli istihbarat, İngiliz derin devleti kaynaklıdır. Bu düşünce kuruluşlarının bu istihbarata dayanarak izleyecekleri politika da, yine, İngiliz derin devleti kaynaklıdır. Sonuç olarak bu kurumlar, İngiliz derin devletinden gelen direktiflere itiraz edecek bir güce ve yetkiye sahip değildirler. Her biri mecburi şekilde İngiliz derin devletinin himayesinde hareket etmektedir.

Yazar Banu Avar, bu kurumları şöyle tarif etmektedir:

Batılı düşünce kuruluşlarını, bilimsel analizler yapan ünlü uzmanları, çatısı altında birleştirmiş tarafsız/bağımsız kuruluşlar sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Hayli taraflı ve hayli bağımlıdırlar. Onlar karma savaşların en önde gelen aktörlerinden biri. Uluslararası Kriz Grubu, Brüksel, Londra, New York ve Washington merkezli bir “düşünce” kuruluşu. Mali destekçilerini kendi sitelerinde, “hükümetler, vakıflar, kişi ve şirketler” olarak bildiriyorlar. Oysa aynı sitede kendilerini, hükümetler dışı örgüt olarak tanımlıyorlar. Paralarını hükümetler veriyor ama hükümetlerden bağımsızlar!338

Bütün bunlardan anlaşılabileceği gibi akış, “İngiliz derin devletinden düşünce kuruluşlarına, onlardan da hükümetlere” şeklinde olmaktadır. Düşünce kuruluşu ve hükümetlerin, İngiliz derin devletinin taleplerini uygulamama gibi bir seçeneği yoktur. Tarihten bir örnek vermek gerekirse I. Dünya Savaşı’nı sonlandıran dört büyük anlaşma metni –Versailles, Sevr, Trianon ve Saint Germain– 1919 Paris Konferansı’nda toplanan delegeler tarafından hazırlanmıştır. Bu delegeler daha sonra İngiltere’de Chatham House’u ve Amerika’da CFR’ı kuracaklardır.

Söz konusu düşünce kuruluşları, temelinde İngiliz derin devletine hizmet eden çeşitli isimler barındırmak mecburiyetindedirler. Bu kişiler, olayları, kişileri ve ülkeleri istedikleri gibi yönlendirirken, bunu farklı eller kanalıyla gerçekleştirmek isterler. Düşünce kuruluşlarının birçoğunda genç, hırslı, fakat tecrübesiz “analistlere” geniş imkanlar verilmesinin temel sebebi budur. Bu analistler, önlerine hazır olarak konulan fikirleri dile getirmekle yükümlüdürler. Kendilerine sunulan küçük menfaatlere aldanmaya çoktan hazırdırlar. İşte bu nedenle İngiliz derin devleti tarafından rahatlıkla kullanılan birer propaganda aracı olurlar. Bu kişiler için CFR üyesi olmak veya bir CFR üyesini tanımak, Chatham House’de birkaç cümlelik de olsa konuşma yapmak, sosyal medyada söz konusu düşünce kuruluşlarının temsilcileri tarafından ön plana çıkarılmak olağanüstü bir prestij meselesidir. Bu kişiler toplantılar yoluyla, medya desteği ile tanıtılır, düşünce kuruluşunun kadroları olarak lanse edilirler. Özellikle farklı milletlere mensupsalar, o ülkenin İngiliz derin devletinin menfaatlerine uymayan politikalarının eleştirilmesi konusunda birinci dereceden görevli olurlar. Hazır fikri kullanan hazır asker konumundadırlar. Böylelikle İngiliz derin devletinin himayesindeki söz konusu düşünce kuruluşları, hem siyasetçilere ve hükümetlere doğrudan etkileri, hem de devşirdiği isimleri istihbarat ve propaganda amaçlı kullanmaları bakımından etki gücüne sahip olurlar.

Buna verilecek en önemli örnek kuşkusuz Türkiye’de gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişiminin, iki düşünce kuruluşunun temsilcileri –PKK ve FETÖ ile iyi ilişkileri ile bilinen– Eric S. Edelman, Morton Abramowitz, Henri J. Barkey ve Ed Husain tarafından, 2014 yılında Bipartisan Policy Center isimli bir düşünce kuruluşu için hazırlanan raporda detaylı anlatılmış olmasıdır.

Daha sonra detaylı olarak tanıtacağımız Ed Husain, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sırasında ve sonrasında abartılı şekilde Türkiye yanlısı bir görünüm vermeye çalışarak bu aleni durumu örtbas etme çabasına girişmiştir. Oysa 2014 tarihli rapor, Türkiye’de 2016 yılı yaz ayında gerçekleşecek ve İngiliz derin devleti tarafından “başarılı olacağı umulan” bu hain darbe girişiminin detaylarını kapsamlı şekilde anlatmaktadır. 15 Temmuz darbe girişiminin, bir “üst aklın” girişimi olduğu, daha olayların başladığı andan itibaren herkes tarafından dile getirilmiş bir gerçektir. Pek bilinmeyen gerçek ise, bu üst aklın İngiliz derin devleti olduğu ve pratikte, düşünce kuruluşlarından bazı isimleri kullandığıdır.

Düşünce Kuruluşları ve Zorunlu İdeolojiler

İngiliz derin devletinin himayesinde hareket etmek zorunda olan düşünce kuruluşları, kayıtsız şartsız kendileri için belirlenen ideolojik arka planı oluşturmak mecburiyetindedirler. Bunun için toplumları kargaşaya, dejenerasyona ve maneviyatsızlığa yönelten unsurlar, gözetilecek temel ilkeler olarak tespit edilmiştir. Düşünce kuruluşları için devşirilen ve adeta bir propaganda malzemesi olarak kullanılan tecrübesiz fakat menfaat düşkünü kişiler, hayranı oldukları bu kurumların bir parçası olabilmek için temel ideolojileri benimsemek zorunda bırakılmışlardır. Bunların başlıcası Darwinist olmaktır. Darwinizm, İngiliz derin devleti için hizmet eden her kurum tarafından tartışmasız savunulan baş konudur. Çünkü Darwinizm, İngiliz derin devletinin yaymaya çalıştığı bütün belaların ideolojik temeli, ahlaki ve manevi güçlenmenin de en büyük düşmanıdır.

Bu kişilere dayatılan ikinci önemli temel felsefe, homoseksüelliği savunmaktır. Kuran, Tevrat ve İncil’de “iğrenç bir pislik” olarak tanımlanan homoseksüellik, sanki bir hayat şekliymiş veya masum bir fikir sistemiymiş gibi “özgürlük” kisvesi altında savunulmaktadır. Toplumları da bu anlayışa getirmek yine söz konusu düşünce kurumlarının görevi haline gelmiştir. Toplumlar, farkına varamadıkları yöntemlerle Kuran’da haram kılınmış olan homoseksüelliği hayatlarının içinde görmeye ve bilmeden benimsemeye başlamışlardır. Öyle ki, söz konusu kurumların yoğun baskıları neticesinde homoseksüelliğe karşı çıkmak bağnazlık olarak lanse edilmekte, bunu yapanlar toplumdan adeta dışlanmaktadırlar. Homoseksüel evliliklere izin vermeyen rahipler işlerinden olmakta, buna karşı çıkan yazarlar, eğitimciler veya sporcular hakkında adeta linç kampanyaları yapılmaktadır. Burada uygulanan stratejinin, Darwinizm’i yayma ve koruma konusundaki strateji ile benzerlik göstermesi dikkat çekicidir. Keza her ikisi de İngiliz derin devleti projesidir.

HomoPropaganda IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
Homoseksüellik, bazı kesimlerin iddia ettiği gibi genlere bağlı bir hastalık değildir. Homoseksüellik, Kuran’da “iğrençlik” olarak tarif edilmiş haram bir fiildir.

İngiliz derin devleti tarafından servis edilmiştir ve toplumları dejenere etmek için yaygınlaştırılmaktadır.

Bu kurumların bir parçası olmak için dayatılan üçüncü temel felsefe ise, Rumi olmaktır. Bu şaşılacak bir şeydir; bu kurumlarda hiçbir şekilde dindar olmayan Müslümanlar Rumi olabildikleri gibi farklı dine mensup kişiler, örneğin Hristiyanlar, hatta ateistler bile Rumiliği savunmaktadırlar. Bu, adeta bir mecburiyet halini almıştır. Kuşkusuz bunun temel sebebi, Mevlana Celalettin Rumi’ye ait olduğu söylenen eserlerde, dinsizliği doğrudan teşvik eden, haramları helal sayan ve homoseksüel ilişkiyi doğrudan savunan ve anlatan ifadeler ile evrim safsatasını kabul eden izahlar bulunmasıdır. Bu Kuran dışı açıklamalar, İngiliz derin devletinin yaygınlaştırmaya çalıştığı yaşam biçimine oldukça iyi uymaktadır. Elinizdeki kitabın 1. cildinde de açıkladığımız gibi, söz konusu ifadelerin Mevlana’ya ait olduğuna dair elimizde bir delil yoktur. Bu ifadelerin onun kitaplarına sonradan eklenmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Burada bizim eleştiri konumuz Mevlana’nın kendisi değil, Mevlana’ya atfedilen kitaplarda geçen gayriahlaki tavsiyelerdir.

Ayrıca burada eleştirdiğimiz düşünce, Anadolu’ya has Mevlevi ruhu da elbette değildir. Zaten Anadolu Mevleviliği ve o ruhun getirdiği güzel ve fedakar ahlak, İngiliz derin devletinin asla kabul edebileceği bir şey değildir. İngiliz derin devleti, Mevlana’ya atfedilen eserlerde geçen ve homoseksüelliği, evrimi, hatta dinsizliği normal gibi göstermeye çalışan gayriahlaki anlayışa sahip çıkmaktadır.

HomoMevlevi1 IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ

Söz konusu ifadeler, İngiliz derin devletinin himaye altına aldığı düşünce kuruluşlarının ön plandaki isimleri tarafından sürekli olarak destek görmektedir. Bu yolla İngiliz derin devleti, hem kendince İslam dinini kullanarak Müslümanları pasifize edip ahlaksızlığa sürükleyebileceğini düşünmekte hem de Rumiliği savunma örtüsü altında homoseksüellik ve dinsizliği kolayca yaygınlaştırabileceğine inanmaktadır.

Kullanılan dördüncü temel felsefe dindarlığa karşı olmak ve dindarlara tepeden bakan bir üslup benimsemektir. Böylelikle bu kişiler garip bir özgüven elde etmekte ve bu yöntemle dindarları kendilerince geniş çaplı olarak küçük düşürdüklerine inanmaktadırlar.

RumiMevlevi2 IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
İngiliz derin devleti, Rumi felsefeyi, homoseksüellik ve Darwinizm ile birlikte yaygınlaştırmaktadır. Burada hedef, Müslüman alemini güçten düşürerek etkisiz kılmaktır.

RumiKitap IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ

RumiKitap 2 IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
MEVLANA’YA AİT OLDUĞU SÖYLENEN VE DİYANETİN ONAYIYLA BASILMIŞ OLAN ESERLERDEN BAZI ÖRNEKLER

Homoseksüellik Propagandasının Arka Planı

Homoseksüellik fiili, hem Kuran’da hem Tevrat’ta hem de İncil’de kesin olarak haram kılınmıştır. Kuran’daki ayetler şöyledir:

Hani Lut da kavmine şöyle demişti: “Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz.” (Araf Suresi, 80-81)

“Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.” Dedi ki: “Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım.” (Şuara Suresi, 165-166-168)

“Siz, (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve bir araya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız?” Bunun üzerine kavminin cevabı yalnızca: “Eğer doğru söylüyor isen, bize Allah’ın azabını getir” demek oldu. (Ankebut Suresi, 29)

Tevrat’ta da homoseksüelliğin haram olduğu açıkça bildirilmiştir ve Allah, Sodom ve Gomora’yı bu çirkin eylemleri sebebiyle yerle bir ettiğini haber vermiştir:

Onlar yatmadan, kentin erkekleri –Sodom’un her mahallesinden genç yaşlı bütün erkekler– evi sardı. Lut’a seslenerek, ‘bu gece sana gelen adamlar nerede?’ diye sordular, ‘getir onları da yatalım’. (Yaratılış 19:4-5)

RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini … yok etti. (Yaratılış 19:24-25)

Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir. (Levililer 18:22)

Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. (Levililer 20:13)

İncil’de homoseksüelliğin haram kılındığı pasajlar ise şöyledir:

İşte böylece Allah onları utanç verici tutkulara teslim etti… Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için (homoseksüel ilişki için) şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar… Her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük ve kinle doldular. (Romalılar I:26-29)

[Allah] Sodom ve Gomora kentlerini (Homoseksüel eylemlerinden dolayı) yakıp yıkarak yargıladı. Böylece Allah’sızların başına geleceklere bir örnek verdi. (2. Petrus 2:6)

Kuran’da, Tevrat’ta ve İncil’de açıkça haram kılınan homoseksüellik, garip bir şekilde sözde reform yanlılarının, demokrasi taraftarı olduklarını söyleyenlerin, özgürlük mücadelesi verdiklerini iddia edenlerin, liberallerin, sosyalistlerin, sözde dindarların, bir kısım sahte aydınların, hatta bazı üniversitelerin ve bir kısım siyasetçilerin savunduğu bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Homoseksüellik bir ideoloji, bir fikir veya demokratik bir mesele değildir. Hatta homoseksüellik bir yaşam biçimi dahi değildir. Burada bir yaşam şekli değil, haram bir fiilin savunması vardır. Bir kısım kişilerin ahlaka aykırı cinsel hayat yaşaması için propaganda yapılmaktadır. İlginç olan bu haram fiilin savunulabilmesi için verilen tavizlerdir. Örneğin kadınların dekolte giyinmelerine, istedikleri şekilde özgürce yaşamalarına, yaptıkları makyaja şiddetle karşı olan kesimler, homoseksüellerin caddelerde garip makyajlar, rengarenk ve oldukça dekolte giysilerle, hatta çıplak halde dolaşmalarına ses çıkarmamakta, normalde ruhen ve vicdanen kabul etmeyecekleri bu görüntüyü zoraki desteklemektedirler. Çünkü bu, İngiliz derin devletinin bir ön şartıdır.

HomoInsanHak IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
Haram bir fiil olan homoseksüellik, Deccal Komitesi’nin emriyle bütün dünyada demokrasinin bir şartı gibi sunulmuştur. Yürüyüşler, konserler, filmler ve reklamlarla bilinçaltı telkin yapılmıştır.

Bütün bunlar, toplumları dejenere etmek için özel seçilmiş telkin yöntemleri olduğundan hayatımızın her bir safhasında gittikçe artan bir şekilde homoseksüellik propagandası ile karşılaşırız. Seyrettiğimiz filmdeki en sevdiğimiz kahramanın en yakın arkadaşı bir homoseksüel karakter olarak vurgulanır ve onun bu yönü filmdeki repliklerde sürekli olarak övülür. Seyrettiğimiz her görselde o veya bu şekilde homoseksüellik propagandası tam karşımızdadır. Bilgisayar kullanıcıları, en fazla kullandıkları sosyal medya hesaplarının ikonlarında bile evlenmek üzere olan homoseksüel çiftin emojileriyle karşılaşırlar. Bilgisayarda en fazla dosya indirdiğiniz sitenin arka planı iki homoseksüelin resmidir. Konserler, İngiliz derin devleti için homoseksüellik propagandasının yapılacağı en müsait ortamlardır. Özellikle gençlerin ziyaret ettiği bu toplu mekanlar, toplu telkin için biçilmiş kaftan olarak görülmektedir. Sahneye çıkan homoseksüel bir dansçı, açıkça da homoseksüel olduğunu ilan etmiş ve belirli kesimler bunu bir “cesaret gösterisi” olarak alkışlamışsa, istenen telkin de verilmiş olmaktadır.

Siyasi ve dini tartışmalarda homoseksüellik propagandası “demokrat” olma başlığı altında işlenir. Öyle ki, tümüyle özgürlüklerden yana olan bir siyasetçi, homoseksüelliğin Allah’ın “iğrenç” olarak nitelendirdiği haram bir fiil olduğunu söylediğinde “demokrasi karşıtı” olarak damgalanmaktadır. İki erkeğin anormal ilişkisinin demokrasi ile kuşkusuz bir bağlantısı yoktur. Fakat ideolojik propaganda, toplum algısını bu raddeye getirmiştir. Günümüz sözde “aydınları”nın bir kısmı, homoseksüelliği savunduğunda gerçekten özgürlükleri savunduklarını zannetmektedirler. İngiliz derin devletinin yoğun telkini, onları bu kadar acınacak bir duruma getirmiştir.

Propaganda öylesine büyük bir yol almıştır ki, ABD’de bir kısım eyaletlerde veya Avrupa’nın çeşitli yerlerinde homoseksüel nikahı kıymayı reddeden rahipler işten atılmakta, hatta mahkemeye verilmektedir. Rahibin dini inancı gereği böyle bir harama aracı olmak istememesi suç sayılmaktadır; fakat yollarda, caddelerde her türlü aşırılığı rahatça yapabilen homoseksüellerin eylemleri göklere çıkarılmaktadır. İşte İngiliz derin devletinin ideolojik eğitim verdiği toplumların geldiği son nokta budur.

HomoKiyas1 IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
Derin devletin sinsi planı, açlıktan ölen çocukları unutturmak, homoseksülleri ise sürekli gündem yapmaktır.

 

HomoKiyas2 IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
Dünyada aç ve evsiz kalan çocuklar, savaştan perişan olmuş milletler, dövülen veya öldürülen kadınlar için yapılmayan koruma kampanyaları, bugün homoseksüeller için yapılmaktadır. İngiliz derin devletinin bilinçaltı telkinleriyle pek çok kişi, homoseksüellik gibi haram bir fiili, dünyanın en büyük sorunu gibi algılamaktadır.

Şunu belirtmek gerekmektedir: Burada kişisel olarak kimse hedeflenmemekte, şahıslar üzerinden bir değerlendirme yapılmamaktadır. Hatta günümüzde homoseksüellere yönelik yapılan şiddet eylemleri tarafımızdan şiddetle kınanmaktadır. Fikri mücadele, fikirleri hedef almayı gerektirir; fikir yerine insana saldırganlık yöneltmek korkunç, vahşet dolu ve ürkütücü bir stratejidir. Burada homoseksüelliğin bir kavram ve uygulama olarak haram kılındığı belirtilmekte ve bu haram fiilin propagandasının yapılması eleştirilmektedir. Dünyada aç ve evsiz kalan çocuklar, savaştan perişan olmuş milletler, dövülen veya öldürülen kadınlar için yapılmayan koruma kampanyaları, bugün homoseksüellik için yapılmaktadır. Ortada çok sinsi bir plan olduğu açıktır.

 

Düşünce Kuruluşlarının Menfaatperest Yancıları

FilSembol IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
İngiliz derin devletinin yancılarının en önemli özelliği, fil gibi derin devlete ait sembolleri kullanarak derin devletin destekçisi olduklarını ima etmeleridir.

 

FilSembol2 IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
İngiltere’nin eski sömürgelerinin tümünde daima fil sembolünün ön plana çıkması dikkat çekicidir. İngiliz derin devleti, her yere hakim olduğunu bu sembollerle göstermeye çalışmıştır.

Söz konusu düşünce kuruluşlarının himayesine giren tecrübesiz kişiler, zaman içinde bu dinsizlik propagandasının etkisinde kalarak, homoseksüelliği hayatlarının bir parçası haline getirerek dejenereleşmiş bir hayatın içine iyice girmekte ve bu aşamadan sonra, Müslümanlara, Hristiyanlara, Musevilere kısacası tüm insanlara tepeden bakar hale gelmektedirler. Dikkat edilirse şu anda medyada veya sosyal medyada sıklıkla gördüğümüz bazı isimler, söz konusu kurumların propaganda ağını oluşturan yancı elemanlardır. Onlar, ülkelerin dış politikalarında, homoseksüellik etkinliklerinde, protestolarda, darbe girişimlerinde hep ön plandadırlar. Çünkü artık İngiliz derin devletinin menfaatperest askerleri haline gelmişlerdir.

Söz konusu askerler, İngiliz derin devletinin etkisi altında bulunan düşünce kuruluşlarına yaranabilmek için, onların aralarındaki gizli sembolleri kullanır, onların dillerinden konuşur. Onları memnun edebilmek için gerek sosyal hayatlarında gerekse sosyal medyada ellerinden gelen her şeyi yapar konuma gelirler. Örneğin bu kişiler tarafından İngiliz derin devletinin temel sembollerinden biri olan “fil”, hemen her fırsatta kullanılmaktadır. Amaç, bu sembollerle mesaj verebilmektir. Söz konusu düşünce kuruluşları, bu sembolleri kullanan kişilerin “kendi tarafında” olduğunu hemen anlayabilmektedir.

ChurchillSembol IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
(Üstte) Bush döneminde derin devletin Churchill sembolü başrollerdedir.

(Sağda) Netanyahu’ya verilen Churchill büstü

(En sağda) Pentagon’da Churchill heykeli

 

ChurchillSembol trump IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
İngiliz derin devletine rağmen başa gelen Trump, başkanlık koltuğuna oturduğu ilk anda, derin devlet sembolü olan Churchill büstünü yanı başında bulmuştur. Bu, aslında, Deccal Komitesi’nin bir tehdit metodudur.

Bir diğer önemli sembol “Churchill”dir. Churchill, İngiliz derin devletine büyük bir sadakatle hizmet etmiş bir yöneticidir. İngiliz derin devleti, kendisinin yaşam felsefesini ve yönetim anlayışını tam anlamıyla temsil eden Churchill’e olan muhabbetini her fırsatta tekrarlar. İşte İngiliz derin devletinin yancıları da kendilerinin bu Deccal Komitesi’ne çirkin bağlılıklarını vurgulamak adına her fırsatta “Churchill” güzellemesi yaparlar. Kütüphanelerinden Churchill’le ilgili kitapları, ofislerinden Churchill’in büstlerini, konuşmalarından Churchill’in adını eksik etmezler. Bu Churchill vurguları gerçekte Londra’ya “beni destekleyin, ben sizdenim” mesajıdır.

Galata Kulesi, bu amaçla kullanılan bir başka semboldür. İstanbul’un işgali yıllarında İngilizlerin bir üssü haline getirilen, hatta bodrum katındaki işkence odalarında sayısız Türk vatanseverine işkence yapılan Galata Kulesi, İngiliz derin devletinin gizli bir haberleşme şifresi gibidir. Söz konusu kule, elbette ki önemli bir tarihi hazinemizdir. Burada vurgulamak istediğimiz nokta, bu tarihi hazinemizin İngiliz derin devleti tarafından haince sembol haline getirilmesi ve bunun derin devletin yancıları tarafından ısrarla kullanılmasıdır. Bu konu kitabın 1. cildinde kapsamlı olarak anlatılmıştır.

Bu ve benzeri semboller, İngiliz derin devletine destek sağlamak isteyen kişilerin, gizli haberleşme şifreleridir. “Ben sizdenim” mesajı vermenin en hızlı yoludur. Bu yöntemi kullanan kişiler, küçük menfaatler peşinde koştuklarından, kısa süre içinde İngiliz derin devletinin yancıları ve kullanabilecekleri ajanlar haline gelirler. Söz konusu düşünce kuruluşları, bu mesajı hızla alır ve söz konusu kişileri kullanmaya başlarlar. Bu kişiler eğer Türkiye gibi kritik ülkelerden iseler, derin devlet kurmayları için durum daha caziptir. Söz konusu yancılar artık, kendi ülkelerine karşı kullanılabilecek bir kara propaganda aletidirler.

Galata Kulesi IV. BÖLÜM: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI ÜZERİNDEN DÜNYA DÜZENİ
İngiliz derin devleti, güzel İstanbul’un büyük değerlerinden biri olan Galata Kulesi’ni, kendi sembolü haline getirmiştir. İstanbul’un işgali sırasında, Türk vatanseverlere İngilizler tarafından işkencelerin yapıldığı yer olan Galata Kulesi, şu anda İngiliz derin devletinin homoseksüellik propagandası için kullanılmaya çalışılmaktadır.

 

Söz konusu kurumlar tarafından “kendi ülkesine karşı kara propaganda malzemesi” olarak kullanılacak “Batı hayranı” kişiler, Hangi Dünya Düzeni? isimli kitapta şu sözlerle tarif edilmiştir:

Kullandıkları kelime hazinesi çok dar. Ağızlarındaki sözcükler birbirinin aynı. Üstlerinde eğreti bir bilmişlik… “Değişim, Açılım, Demokrasi, Özgürlük, Hak Hukuk” filan diyorlar… Sanki hep verilen bir metni okuyorlar…

Aslında onlar ikiye ayrılıyor. Birkaç kuşak kentli olanlar, Batı’yı Kabe bilerek yoğrulmuşlar, kolejlerden çıkıp Avrupa ya da Amerika’nın yolunu tutmuşlar. Atilla İlhan’ın deyişiyle, saatlerini hep Batı’ya ayarlamışlar. … Batı’daki “guvernörlerine” (yöneticilerine) bağlıyken, Mustafa Kemal adını anabilmişler! Halkı hep küçümsemişler. Azınlık kültürüne kendilerini daha yakın hissetmişler. Türk olmaktansa başka her ne varsa onu olmayı yeğlemişler.339

Bu kişiler, Türklüklerini reddederek, kendi ülkelerini karalamak ve mümkün olduğunca aleyhte propagandayı güçlendirmek için “azınlık” kartına sığınanlardır. Söz konusu kişiler, muhtemelen hayatlarında hiçbir zaman Kürtler veya Ermenilere veya diğer azınlık gruplara iddia ettikleri kadar sevgi duyan kişiler olmamışlardır; hatta hayatlarının büyük bir bölümünde onların varlığından dahi habersiz olmuşlardır. Fakat iş kara propagandaya geldiğinde İngiliz derin devletinin en önemli kozu, hatırlanacağı gibi, tarih boyunca hep azınlık kartı olmuştur. İngiliz derin devleti, söz konusu düşünce kurumları vasıtasıyla göz boyadığı kişilere de bunu salık vermektedir. Dolayısıyla bu vasıflara sahip kişilerin tümünde ilk dikkat çeken şey, Türkiye’yi kötülemek adına azınlık kartını oynamaktır. Bunu da, kendilerince, en yüksek derecede medenileşmek olarak göstermişlerdir. İşte İngiliz derin devletinin himayesinde olan düşünce kuruluşları, zarar vermeyi planladıkları ülkeler üzerinde böyle bir strateji uygular.

 

DİPNOTLAR:

  1. Banu Avar, Zemberek, Remzi Kitabevi, 2016, s. 134
  2. Banu Avar, Hangi Dünya Düzeni?, 20. Baskı, Remzi Kitabevi, 2009, s. 9

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.